Nazan Artun PhD, RPh
Gallup Araştırma Şirketinin mutlulukla ilgili yaptığı araştırma, dünya iş gücü popülasyonunun yüzde 87’sinin mutsuz olduğunu ve işine odaklanmakta zorluk çektiğini gösteriyor. Bu oran 70’li yıllarda yüzde 40’larda… Bu noktada sorulması gereken soru şu olabilir mi: Teknoloji, bilim ilerliyor, yaşam standartlarımız yükseliyor ama mutsuzluk oranımız giderek artıyor; neden? Başka bir büyük araştırmada insanlar mutluluğun, başarıdan, bilgiden ve materyal kazançtan daha önemli olduğunu ifade ediyor. Buna rağmen aynı büyük çoğunluk “mutluluk” kavramını, birtakım maddi kazanımlardan ayrı düşünemiyor. Acaba insanoğlu ve kızı başarı, para ve bilgi uğruna mutluluğunu feda mı ediyor? Sahi, Neydi Mutluluk? Mutluluk bir duygu mu, yoksa bir ruh hali midir? Mutluluğun insanlar tarafından ne olarak algılandığına dair kafa karışıklığı, mutsuzluktaki söz konusu artışın temel sebebi olabilir mi? Uzun yıllar boyunca felsefeciler, teologlar, psikologlar ve hatta ekonomistler bile bu heyecanlandırıcı ve tarifi zor kavramı tanımlamaya çalıştı. 1990’dan bu yana pozitif psikoloji de işin içine girdi. Bu alandaki araştırmaların ortaklaştığı tanıma göre mutluluk; “Sık sık neşe, merak, övünç, öz saygı gibi olumlu duygular yaşama ve nadiren üzüntü, anksiyete, öfke gibi olumsuz duygular yaşama eğilimi” olarak tarif edilebilir (Lyubomirsky ve ark., 2005). Mutluluğun aynı zamanda yaşam memnuniyeti, minnettarlık ve zevk anları ile ilgili olduğu da ileri sürülür; yani genel olarak mutluluk, olumlu duyguların deneyimlenmesi ile igilidir. “Takdir Ediliyorum, Öyleyse Mutluyum.” Batı toplumunda; eğitim, iş ve mevki sadece hayatın zaman açısından büyük bir kısmını kaplamaz, hedef ve arzuların da odağına yerleşir. Bunun içindir ki gün geçtikçe daha fazla insan, tek diplomayla yetinmez ve birkaç dalda yüksek öğrenim yapmaya yönelir. Bilginin ve ünvanın takdir edilmekle, prestijle ve daha çok mal varlığına sahip olmakla ilişkilendirilmesi ve bu ilişkinin kişiye mutluluğu getireceğinin düşünülmesi bunun örtülü nedeni olabilir mi? Peki, o zaman yüksek pozisyonlarda yüksek gelirlerle çalışan bu bilgili insanlar neden genellikle olmaları beklendiği kadar mutlu değiller? Mutluluğa Giden Yol adlı kitabın yazarı ve mutluluk araştırmacısı Sonja Lyubomirski’nin bireysel mutluluğu etkileyen faktörlerle ilgili araştırmalarının sonucuna göre; eğitim, medeni durum ve mal varlığı gibi günümüzde öne çıkardığımız yaşam koşullarımız mutluluk seviyemizin sadece yüzde 10’unu etkilerken; genetik kodumuz yüzde 50’sini; alışkanlıklarımız, değerlerimiz, bilinçli kararlarımız ve seçimlerimiz ise % 40’ını etkiliyor. Nasıl Başardık: Bir Küçük Sorgulama Bu noktada mutluluğun başlangıç noktası ile ilgili olarak kendimizi sorgulamamız gerekebilir. Belki de mutlu olmak için bize tahsil, itibar ve para kazandıracak şeylerden daha fazlasına ihtiyacımız vardır. Belki de toplumca takdir edilmekten çok, birey olarak hissiyatımızı değerlendirmemiz, kendimize “Ben mutlu muyum?” sorusunu sormamız gerekiyor ki özlemini duyduğumuz tatmin ve başarı ortaya çıkabilsin... Yani, belki de “bilgili/başarılı/varlıklı ve mutlu” tarifindense, “mutlu ve bilgili/ başarılı /varlıklı” tarifini benimsemeliyiz. Bu ikilemle ilgili de akademik çalışmalar yapıldı. Diener, Suh, Lucas ve Smith (1999) gibi birçok araştırmacı, arzu edilen yaşam özellikleri ve bu özelliklere sahip olmanın sonuçları ile mutluluk arasındaki bağlantıya bakıyor; ve başarının ve istenilen yaşam koşullarına sahip olmanın insanları mutlu ettiği sonucuna varıyor. Diğer yandan zaman ilerledikçe daha güncel psikoloji tezleri bu araştırma sonuçlarından daha farklı sonuçlar sunuyor; yeni dönem araştırmacılarından Lyubomirsky ve ekibi (2005) aslında mutlu insanların arzu edilen elverişli yaşam koşulları elde etmelerinin daha muhtemel olduğu tezini ileri sürüyor. Özetle, mutlu bireylerin mutsuz bireylere oranla; tatmin edici ilişki ve evlilikler kurup, yüksek gelirler, üstün iş performansı ve toplum katılımı, sağlıklı ve uzun ömürlü olma eğiliminde olduklarını bilimsel kanıtlarla ortaya koyuyorlar. Her iki yöndeki araştırmaların varlığı; kendimize odaklanmamızın önemini işaret ediyor olabilir. Doktor Mutluluk olarak da tanınan Dr. Raj Ragunathan’a göre kendimizle ilgili yaptığımız en büyük hatalardan biri; bizi neyin mutlu edeceğini bile bile yine de onu yapmamayı seçmemizdir. Madem ki öncelikle mutluluk haline ulaşmak, bize hayatta daha büyük maddi ve manevi kazanımlar sunabiliyor; o halde hayat boyu seçimler yaparken, elde edeceğimizi düşündüğümüz şeylerin bizi gerçek anlamda mutlu edip etmeyeceğini iyi analiz ederek hareket edebiliriz. Bu hayat boyu süren bir süreçtir. İç dinamiklerimizin ve mevcut motivasyonlarımızın sürekli gözden geçirilmesine bağlıdır. Thich Nhat Hanh'ın da dediği gibi; “kendinizi, yavaş yavaş, yaşam için, mutluluk için eğitmelisiniz”.
0 Comments
Leave a Reply. |
ARTICLES
|